DİN HİZMETLERİ MÜŞAVİRİMİZ OSMAN KILIÇ İLE BİR SÖYLEŞİ
SORU : Hocam, bir yıl sonra da olsa size Romanya’ya “hoşgeldiniz” diyerek söze başlayıp bize, kısaca hayatınızdan bahsedebilir misiniz desem darılmazsınız inşallah?
CEVAP: Estağfirullah niçin darılayım. Biraz geç de olsa ben de, “hoşbulduk” deyip sorunuzu kısaca cevaplayayım. 1952 yılında Çorum İlinin Alaca İlçesine bağlı Örükaya Köyünde doğdum. On yaşına kadar Kur’an ve Kur’an ilimleri tahsil ettim. 1962 yılında eğitim-öğretime açılan köyümdeki ilkokulu 1966 yılında, aynı yıl başladığım Çorum İmam-Hatip Okulunu ise 1972 yılında bitirdim. 1972–1976 yılları arasında İzmir Yüksek İslam Enstitüsüne (şimdiki adıyla İlahiyat Fakültesine) devam ederek buradan mezun olduktan sonra Kırşehir İli Çiçekdağı İlçesinde ve Yozgat İli Yerköy İlçesinde öğretmenlik yaptım. 01.08.1977 – 31.01.1979 yılları arasında yedeksubay olarak askerlik görevimi İstanbul ve İzmit’te tamamladım. 1979 Nisanında Diyanet İşleri Başkanlığı Personel Dairesi Başkanlığında Şef olarak göreve başladım. 09.01.1980 – 15.09.1982 tarihleri arasında Derleme ve Yayın Müdür Yardımcılığı görevini takiben 15.09.1982 – 01.07.1986 tarihleri arasında Belçika’da İslâm Din Dersi Öğretmenliği yaptım. Yurtdışından dönerek 10.07.1986 – 10.09.1987 tarihleri arasında Din Eğitimi Dairesi Başkanlığında Şef olarak, 10.09.1987 – 19.02.1990 tarihleri arasında da Teftiş Kurulu Başkanlığında Müfettiş Yardımcısı olarak çalıştım. 19.02.1990 tarihinde başladığım Müfettişlik görevine devam ederken, 1994–1996 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Stuttgart Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşeliği görevinde bulunarak yurtdışı görevini tamamlayıp tekrar Teftiş Kurulu Başkanlığındaki Müfettişlik görevine döndüm. 04.02.2002 tarihinde başladığım Başmüfettişlik görevine devam ederken, 15.05.2014 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Bükreş Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği yeni görevim oldu. O tarihten beri de buradaki görevimi yapmaya gayret ediyorum. 1967 yılında başladığım kürsü, minber ve mihrap görevleri ile konferans verme görevlerinin yanında, 1968 yılında duvar gazetesi çıkartarak başladığım yazı hayatımı da çeşitli dergi ve gazetelerde sürdürmeye gayret ediyorum. Evli ve üç çocuk babasıyım.
SORU: Romanya’da yaşayan Türkler ile Romanya halkı arasındaki ilşkiler hakkındaki düşünceleriniz nedir?
CEVAP: Romanya’da yaşayan Türkler ile Romanya halkı arasındaki ilşkileri olumlu ve iyidir. Bunu, burada yaşayan insanlarımızın yaptığı evliliklerin büyük bir oranda Romenlerle gerçekleşmiş olmasından da anlayabiliriz.
SORU: Sayın hocam, bilindiği gibi Mubarek Ramazan ayındayız. Bu ayla ilgili olara da söyleyecekleriniz olsa gerektir?
CEVAP: Bu hususta sözlerime, her zaman olduğu gibi, şükrümü, şükranımı, bizi bizden çok seven Allah’ımıza, salât ve selâmımı ise, peygamberimiz Muhammed Mustafa sallellâhü teâlâ aleyhi vesellem’e arzedip Allah’ımızın selâmının, affının ve rahmetinin, peygamberimizin de şefaatinin hepimize olmasını dilieyip başlamak istiyorum. Allah’ımıza şükrederek başlamak istedim. Çünkü, bu dünyada sahip olduğumuz, daha doğrusu çoğu bize emanet olarak verilmiş ne varsa hepsi onun eseri ve bizlere ikramıdır. O’nun bize olan nimetlerini saymakla bitiremeyeyeceğimizi bizzat Allah’ımız Kurân-I Keim’de, “O istediğiniz şeylerin hepsinden size Verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız, sayamazsınız.” Ibrahim suresi, 34 diye buyurmak suretiyle bize bildiriyor.
Bu nimetlerden birisi de Ramazan ayıdır. Bildiğimiz gibi, 18.06.2015 Perşembe günü başlayıp 17.07.2015 Cuma günü bitecek olan bir Mubarek Ramazan Ayına daha kavuşmuş bulunuyoruz. Romanya ‘daki kardeşlerimin ve bütün İslam aleminin Ramazanını tebrik edip Yüce Mevlamızdan, hepimize birlik ve beraberlik içerisinde daha nice Ramazanlar lutfetmesini diliyorum.
Ramazan ayı bittikten sonar oruç tutan, tutamayan ve tutmayan herkes bayram yapacağına göre, herkes başını ellerinin arasına alıp düşünmeli ve bu günden şu soruların doğru cevaplarını bulmalıdır: Bayramını yapmayı beklediğim bu Ramazan ayı bana ne kazandırmalı? Ben bu Ramazan ayında ne kadar yanlışlığı bırakıp kaç güzel davranışa başlamalıyım? Gelecek Ramazan ayına yetişmem garanti olmayıp yetişememe ihtimali de olduğuna göre, bu Ramazanı ve özellikle, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesini nasıl değerlendirmeliyim? Her anımız son an olabileceğine göre bundan sonraki ömrümü nasıl yaşamalıyım?
Dünyaya gelip de ölmemiş tek bir kişi bile olmadığına göre hepimiz mutlaka bir gün öleceğiz. Ama ne zaman? Hangi gün ve saatte öleceğimizi bilemediğimize ve her an ve saatte ölebileceğimize göre imanı ve aklı olan her Müslüman’ın her an ölecekmiş gibi bir hayat sürmesi gerekmez mi? Her nefes, son nefes olabileceğine göre, son nefesinde imanla göçebilmek için kendisini imandan uzaklaştıracak her hareketten ömür boyu uzak olması gerekmez mi? Elbette gerekir o halde bütün davranışlarımızı, bu gerçeklere uygun olarak ayarlamalıyız.
“Kim nasıl ölmek istiyorsa, hayatını ona göre tanzim etmesi gerekir” gerçeği her zaman aklımızda olmalıdır. Bu noktadan hareketle, her an son an olabileceğine göre, kim; hırsızlık ve kapkaç yaparken, zina ederken, uyuşturucu kullanırken, içki içerken, kumar oynarken, faiz yerken, yalan söylerken, örtülmesi farz olan yerleri açık olduğu halde yaşarken, Ramazan ayında mazereti olmadığı halde oruç yerken hatta mazereti bile olsa açıktan oruç yerken kısacası, şeytana uyarak haram yollara düşüp günah işlerken son nefesini verip Allah’ımızın huzuruna varmak ister? Bu soruya, ben isterim diyecek tek bir Müslüman dahi çıkmayacağına göre; nasıl ölmek istiyorsak öyle yaşamalıyız ve yarın Ahiret’te kiminle birlikte olmak istiyorsak bu dünyada da onu sevmeli ve onun yolunda olmalıyız.
Nasıl ölmek isteriz sorusuna, hepimizin vereceği cevap elbetteki, “son nefeste kelime-i şehadeti söyleyerek imanla ruhumuzu teslim ederek ölmek isteriz” olacaktır. O halde, böyle bir son nefese kavuşmak için gidilecek tek yol, Yüce Mevlâmızın bize hayat reçetesi olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerimin gösterdiği yoldur. İmanlı ve aklı başında olan hiçbir Müslüman, bu güzel İslâm yolunu bırakıp ta, şeytan ve onun yoluna tabi olan insanlar gibi üç günlük dünyanın geçici zevklerine dalıp imansız gitmesine sebep olabilecek haram işlerle meşgul olarak sonu olmayan ahiret hayatında, başta Peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberler ve bütün Allah dostlarıyla birlikte olacağı cennet yerine cehennemi tercih etmez. Bunun için hepimiz, bizi sevdiklerimizle birlikte sayısız nimetlerin bulunduğu cennete götürecek yoldan bizi uzaklaştıracak kişi ve yollardan uzak olmaya gayret etmeliyiz. Bu dünyadaki sayılı günlerimizi yaşarken, Peygamberimizin; “kişi sevdiği ile beraberdir” ve “hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışırken, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalış” sözleri ömür boyu kılavuzumuz olmalıdır.
Bilindiği gibi, Ramazan ayı yaklaşınca günler öncesinden hazırlıklara başlanır. Evlerimiz ve çevremiz temizlenir. Ramazan ayı için alış-veriş yapılır Maddi alanda yapmış olduğumuz bu hazırlıklar çök güzeldir fakat, bu güzelliği daha da güzelleştirecek manevi hazırlık da yapıyor muyuz? Kafamızı ve kalbimizi, Müslüman’a yakışmayan düşmanlık, kin, nefret, gurur, kibir, çekememezlik, riya, dedikodu ve benzeri her çeşit kötü huylardan temizliyor muyuz? Bütün kötü alışkanlıklarımızı ve günaha giden yolların hepsini terk edip bolca sabır satın alıp güzel alışkanlıklar edinmeye niyetleniyor muyuz? Bunları yapmamış idiysek, hazırlığımız eksik kalmıştır. Gelecek seneye ve gelecek Ramazan ayına yetişemeyebiliceğimizi düşünerek her anımızın son an, her nefesimizin son nefes olabileceği gibi bu Ramazan ayının da yaşayacağımız son Ramazan olabileceğini kabul edip Ramazan öncesinde yapamadığımız bu hazırlığı çok gecikmeden Ramazan ayı içerisinde yapıp eksikliklerimizi gidererek bu mubarek ayı çok iyi değerlendirmeliyiz. Dün olmadıysa bugünden başlayıp bu fırsatı kaçırmış olmayalım.
Ramazan ayı denince, hepimizin aklına hemen oruç tutmak ve teravih namazı kılmak gelir. Çünkü, İslâm’ın beş şartından biri olan, bütün organlarımızla tutulduğunda, dünya ve ahiretimiz için pek çok faydası bulunan farz oruç bu ayda tutulur ve teravih namazı da bu ayda kılınır. Oruç tutmanın kimlere farz olduğunu, orucun bize neler kazandıracağını, hangi davranışların orucumuza zarar vereceğini ve orucumuzu bozacağını, Ramazan ayında, dinen geçerli bir mazereti olanın bile açıktan oruç yemesinin helal olmadığını, geçerli bir mazereti olmayanın ise gizli dahi olsa oruç tutmamasının haram olduğunu ve teravih namazının fazileti ile nasıl kılınacağını her Müslüman çok iyi bilmelidir ve bilir elhamdülillah.
Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in indiği ay olması sebebiyle Ramazan, aynı zamanda bir Kur’an ayıdır. İnsanı yaratan Allah’ın, insan için hayat kılavuzu olarak gönderdiği yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in içeriğinde; iman, ibadet, muamelat, ahlâk gibi hemen hemen her konuda ortaya konulmuş açıklamaların, emirlerin, yasakların ve öğütlerlerin bulunması yanında pek çok ilmî hususlara da değinildiği, örnek olarak; astronomi ve fiziğe ait bilgiler ile insan ve insanın yaratılışı ile ilgili konulara işaret edildiği bilinmektedir. Ama, bunların hepsinden önemli olan, daha doğrusu bunlarla ulaşılmak istenen; yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde, Kur’an’ın yüce bir gayesinin olduğudur. Kur’ân-ı Kerîm’in asıl ve tek yüce gayesi ise; insanların hidayete erdirilmeleri, doğru yolu bulmaları, insanlık şeref ve haysiyetine yaraşır davranışlar içerisinde olup Allah’ın hoşnutluğunu kazanacak şekilde hayatlarını sürdürmeleri, böylece, bu dünyada mutlu olmaları ve ölümün olmayacağı ahiret hayatına da cenneti kazanmış olarak gitmeleridir. Kur’ân-ı Kerîmdeki her emir ve yasak bu gayelere yöneliktir. Yer verilen ilmi gerçekler, insanı düşünmeye sevk etmek, kendini buldurmak ve tanıtmak, böylece; kurtuluş yoluna ulaştırmak içindir. Kur’an-ı Kerimdeki pek çok ayet gibi mealini okuyacağımız şu ayette de, bu gaye açıkça ortaya konmaktadır:
“Bu, doğruluğunda şüphe olmayan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren bir kitaptır.” (2/2 Bakara)
Bilindiği gibi, Kur’an-ı Kerîm’I öğrenmek ve okumak farz olduğu gibi, onu başkasına da öğretmek farz-ı kifâyedir. Peygamberimizin (s.a.v.) bir hadis-i Şerifinde: “Aranızda en hayırlı kişi, Kur’an-ı Kerîm’i öğrenen ve onu öğretendir” (Buharî; Fezâilü’l-Kur’an, 21, ) buyurduğunu hemen hemen hepimiz biliriz. Müslümanlar, bu ve benzeri hadislere yürekten bağlanmışlar ve daha ilk günden beri, nazil olan Kur’an-ı Kerîm’i okumuşlar ve ezberlemeye gayret etmişlerdir. Kur’an-ı Kerîm’in ezberlenmesi (hâfızlık yapılması), Peygamberimiz zamanında başlamıştır. Bu hayırlı çığır, artan bir hızla günümüze kadar devam etmiş ve bugün de devam etmektedir. Bugün İslâm aleminde milyonlarca hâfız vardır. Her asırda, İslâm aleminin her bölgesinde, Kur’an-ı Kerîm’i küçük yaştan itibaren ezberleyip hâfız olan pek çok mü’min vardır. Çünkü, Kur’ân ehlini ve hâfızları Peygamberimiz her zaman övmüş ve takdîr etmiştir. Bir Hadîs-i Şeriflerinde: “Ümmetimin en şereflileri, önde gelenleri hamele-i Kur’ân (hâfızlar) dır” (Zevâid; 7/161, Tefsîr-i İbn. Kesîr Zeyli, 7/513) derken, bir diğer Hadîsinde: “Kur’ân-ı Kerîm’i okuyunuz; gerçek şu ki, Allah Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyen kişiye (hâfıza) azap etmez. Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın ziyafetidir; bu ziyafete katılan güvence içinde olur. Kur’ân-ı Kerîm’i sevene müjdeler olsun!” (Darimî, Fedailü’l-Kur’an; 2/429 Tıbyân, s. 9-10)buyurmuş, yine aynı konuda: “Kim, Kur’ân-ı Kerîm’i okur ve onu ezberlerse, helâlini helâl bilir, haramını da haram sayarsa, bu sayede Allah onu cennete koyar ve akrabasından hepsi de cehennemlik olan on kişiye kendisini şefaatçi kılar” (Tirmizî, Fedailü’l-Kur’an; 20, A. İ. Hanbel 1/148) deyip bir başka hadîs-i Şerifinde de; “Kur’ân-ı Kerîm’i okuyunuz, (Evlere ve duvarlara) asılmış olan şu Mushaflar sizi aldatmasın. Zira, Allah, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemiş (hâfız olmuş) kalbe asla azab etmeyecektir” (Darimî, 2/432) buyurmak sûretiyle; Kur’ân-ı Kerîm öğrenip okumanın ve özellikle Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyip hâfız olmanın, fazîletini ve neler kazandıracağını müjdelemiştir.
Hiç şüphesiz bu ve benzeri hadislerde söylenmek istenen; hem Kur’ân-ı Kerîm’in ezberlenmesi ve çokça okunması hem de onun anlamları üzerinde durup düşünülmesi ve bu manaların gösterdiği şekilde bir hayatın gerçekleştirilmesidir.
Ramazanda Kur’an-ı Kerim daha çok okunmalıdır ama, herhangi bir kitap gibi okunmamalıdır. Ne okunduğunun farkında olunarak, duyularak ve yaşanarak okunmalıdır. Çünkü Onun hakkında Yüce Mevlâmız:
“Kur’ân, Ramazan ayında indirilmiştir. O (Kur’an) insanlara hidayettir; doğru yolu ve hak ile bâtılı ayırt eden hükümlerin nice açık delilleridir.” 2/185 (Bakara)
Buyurmaktadır.
Başka bir ayet-I Kerimede de Allahımız Kur’an-I Kerim hakkında: (İşte bu benim benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size Allah bunları sakınasınız diye emretti.) En’am, 153.
Diye buyururken, Peygamber Efendimiz de bir Hadis-i Şerifinde:
Hz. Ali (r.a.) dan rivayet edilen bir hadiste) dedi ki: Ben Rasulullah (s.a.v.)’ı, “Dikkatli olun, ileride (gelecekte) karanlık gece parçaları gibi fitneler doğacak!” derken işittim ve ey! Allah’ın Rasulü, bundan kurtuluşun çaresi nedir? Diye sordum. O da: “Çare Allah kitabı Kur’ân-ı Kerîm’dir; onda, (Kur’an’da) sizden önce gelip geçenlerin haber(ler)i (kıssaları), sizden sonra geleceklerin haber(leri)i ve aranızda doğacak şeylerin hüküm(ler)i vardır. O hak ile batılı birbirinden ayıran ciddi bir kitaptır; saçma sapan söz (şaka ve oyuncak) değildir. Allah onu, zalimlik ve zorbalık yaparak terkedip bir kenara atanı mahveder. Onun dışında doğru yol arayanları Allah sapıklığa mahkum eder. O, Allah’ın sapmaz ve kopmaz ipidir. O, hikmetli bir zikir ve dosdoğru yoldur. Sapık ve maksatlı kişiler onu bozamaz. Onu okuyan diller zorluk çekmez. Bilginler ona doyamaz. Fazla tekrardan (çok ve sık okumaktan) dolayı okunuşundaki haz, lezzet ve tazelik kaybolmaz. İncelikleri, hayret verici özelliği tükenmez. O, öyle bir kitaptır ki; cinler onu işittiklerinde; “-Biz, gerçekten hayranlık veren bir Kur’an dinledik. O hakka ve doğruya götürüyor. Bunun için biz de ona iman ettik-” 72/1-2 (Cinn). demişlerdir. Kur’an’a uygun konuşan kişi doğru söylemiştir. Onunla amel eden, sevabını alır. Onunla hükmeden, adaletli hüküm vermiş olur. Ona çağıran, dosdoğru yolu göstermiş olur.” (Tirmizi, Fedailü’l-Kur’an, 14, Darimî, 2/435)
Diye buyurup
Bir diğer Hadis-i Şerifinde de: Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “(Yüce Allah bir kutsî hadiste) – devamlı Kur’an-ı Kerîm’i okumakla meşgul oldukları için bana dua etmeye ve beni zikre fırsat bulamayanlara, benden istekte bulunanlara verdiğim sevabın en iyisini (en fazîletlisini) veririm.- buyurmuştur. (Dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti:) Allah kelâmı Kur’an’ın diğer sözlere üstünlüğü, Allah’ın yaratıklarına üstünlüğü gibidir.” (Tirmîzi, Sevaibü’l-Kur’an, 25)
Diyerek; Kur’an okumakla geçireceğimiz zamanların bize neler kazandıracağını haber veriyor.
Kur’an-ı Kerim okuyanlar bu kadar çok ve büyük sevap ve nimetlere kavuşurken Kur’an okumasını bilmeyenler ne yapmalı? Diye sorulacak olursa: Bu sorunun tek cevabı, “yaşı kaç olursa olsun hemen Kur’an okumayı öğrenmeye başlamalıdır” olacaktır. Çünkü, dünyada hayatın başladığı ilk günden bugüne kadar, yeryüzünde en kolay ve en çabuk öğrenilip ezberlenen ve uzun süre unutulmayan tek kitap Kur’an-ı Kerim olmuştur. Bu özellik ve güzellik, onun gönderiliş gayesinin mucizevi bir sonucudur. Siz, siz olun ve asla Kur’an’dan yeterince nasibini almadıkları veya bilmedikleri için, haşa, “Kur’an öğrenmek zordur” diyenlere inanmayın ve asla bu yanlış sözü hiçbir zaman kullanmayın. Çünkü Allah’ımız Kur’an-I Kerimde Kamer suresinin, 17, 22, 32 ve 40. Ayetlerinde: (Andolsun, biz Kur’an’ı, düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı, düşünüp öğüt alan?) diye buyurup hem de dört kere tekrar ederek Kur’an-I Kerim’i kolaylaştırdığını söylüyor. Rabbimizin “kolaylaştırdım” dediği Kur’an’a “zordur” demek; bu ayeti bilmeyenler için günah, bilenler için ise küfür olur.
Her harfi için en az 10 sevap verilecek olan Kur’an-ı Kerim’i çokça okumuş olduğumuz geçen Ramazan ayındaki pek çok vaazımda, konferanslarımda ve makalelerimde, dinleyici ve okuyucularımı, yeni bir hayır yarışına davet etmiş ve şöyle demişimdir: “Geliniz! BİR KÖTÜLÜĞÜ BOŞLA VE BİR İYİLİĞE BAŞLA adı altında bir hayır yarışına başlayalım. Şu mubarek Ramazan günü, (haram veya mekruh olan) bir kötü alışkanlığımızı bırakıp (farz veya nafile olan) bir güzel davranışa başlayalım ve bunu hiç bırakmayalım. Mümkünse en az bir arkadaşımızı ve dostumuzu da bu yarışa davet edelim. Gerçi ben, bütün kötü davranışların bırakılıp hayatımızın iyiliklerle dolmasını istiyorum ama, bu çok kolay olmayacağı için hiç olmazsa işe en az biri ile başlayalım diyorum. Bu yarışta en büyük yardımcımızın Allah olacağını da unutmayalım.” O sözümü şimdi tekrarlıyor ve “bu yarışa bu Ramazanda, hemen bugün yeniden başlayalım” diyorum.
Varsa, namaz kılmamak, içki içmek, zina etmek, yalan söylemek ve bunlara benzer günah işleme alışkanlıklarımız, bunları birer birer veya optan bırakalım ve namazlarımızı kılalım ve yine varsa namaz borçlarımızı ödeyelim, bilmiyorsak hemen öğrenmeye başlayıp çokça Kur’an-I Kerim okuyalım ve bütün hayatımızın güzel davranışlarla dolmasına çalışalım.
Allahımız bizlere bu yıl ve her yıl, gündüzünde, oruç tutma, mukabele okuma ve dinleme ile va’z ve konferans dinleyerek dini bilgilerimizi yenileme, gecesinde ise, yine va’z ve konferans dinleyerek dini bilgilerimizi yenileme, Kur’an-ı Kerim okuma, teravih ve diğer nafile namaz kılma ibadetlerinin yanında, birlik ve beraberlik, yardımlaşma, kaynaşma ve dayanışmanın kısaca, gafletten uzaklaşıp bizi hak rızasına kavuşturacak ve cennette buluşturacak olan bütün güzelliklerin doruğa yükseldiği, dünyada, başımızı önümüze eğdirecek ve bize yakışmayacak, ahirette de sonsuz azap ve işkence yeri olan cehenneme götürecek her çeşit kötülüklerin en aza indiği, “başlangıcı rahmet, ortası bağışlanma ve sonu da bütün kötülüklerden ve cehennem azabından kurtuluş” olan onbir ayın sultanı Ramazan ayına kavuşarak doyumsuz güzelliklerini yaşayıp o mubarek ayı uğurlamayı lutfetsin.
SORU: Hocam, sizinle sohbet çok güzel biliyorum. Yeniden görüşmeyi dileyerek şimdilik bu görüşmemizi bitirirken son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
CEVAP: İltifatınıza teşekkür ederim. Bu görüşmemize ait son sözlerimize gelince: İnsan olarak bizler, bizi yaratıp sayısız nimetler veren ve bizi bizden çok seven Allah’ımızın bize olan uygulamalarını örnek alıp birbirimize karşı uygulayacak olursak yarınlarımızın bugünden daha iyi olacağına inanıyorum. Çünkü Allah’ımız, önce, bizi insan olarak yaratmış, maddi-manevi, görünen-görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen nimetlerle donatmış; yeryüzünde kendisi adına tasarrufta bulunma yetkisi verilmesi demek olan halifelik ünvânına layık görmüş, yaşanmak için yarattığı dünyamızı, yaşanmaz hale getirebilmek için bütün güç ve becerilerimizi kullanarak işlediğimiz hatalarımıza bakmadan, iteat eden, isyan eden hatta, inanan inanmayan ayırımı bile yapmaksızın nimet vermeye, yağmuru yağdırmaya, güneş ışınlarını göndermeye devam etmiş kısacası, bize pek çok ikramlarda bulunmuştur ve bu ikramlarını sunmaya da devam etmektedir. Peki, bizi bizden çok seven yaratıcımızın bunca nimetlere karşılık bizden istediği nedir? Emir, yasak ve tavsiyelerden oluşan ve yerine getirildiği zaman yine bizlerin dünyasının huzur ve esenlikle dolmasını, âhiretteki sonsuz hayatının da cennet olmasını sağlayacak olan ve “kulluk” kelimesi ile ifade edilen, yaratana ve yaratılanlara karşı bize yakışacak tutum ve davranış içinde olmak.
Öyleyse, Geliniz, el ele, gönül gönüle verelim. Dünyamızın ve içinde yaşadığımız Romanya’mızın, huzur ve esenlikle dolması, âhiretimizin de cennet olması için yardımlaşalım. Çünkü, hepimizin birbirimizden öğreneceği faydalı bilgiler mutlaka vardır. Bunun için yüce yaratıcımız: “İyilik ve (Allah’ın yasaklarından sakınma demek olan) takvada yardımlaşın’’ (Mâide sûresi, 2) buyuruyor. Bu doğrultuda hareket edersek, her sözümüz doğru, her hareketimiz de, kendimiz, toplumumuz ve bütün insanlık için faydalı olur.
Son söz olarak, Romanya’da yaşayan vatandaş ve dindaşlarımızın Ramazan Bayramlarını tebrik ediyor, Yüce Mevlamızdan bu bayramın tüm insanlığa huzur barış ve sağlık getirmesini diliyorum.
Hazırlayan:,
Firdes Musledin